9 Ekim 2017 Pazartesi

Big Little Lies

Bu yıl Emmy'de tam 8 dalda ödül alan ''Big Little Lies'' dizisini izledim ve hakikaten çok beğendim.


Kadrosunda Reese Witherspoon, Nicole Kidman, Shailene Woodley ve Alexander Skarsgård gibi bir çok ünlü ismi barındıran dizi 7 bölümden oluşuyor. Avustralyalı yazar Liane Moriary’nin aynı adlı çok satan romanından uyarlanan dizide; mükemmel hayatlara sahipmiş gibi gözüken üç kadının, bir cinayet olayı ile yollarının kesişmesi işleniyor. Çocukları anaokuluna giden kadınlar, veli toplantısı esnasında gerçekleşen bir cinayeti aydınlatması sırasında yaşadıkları anlatılıyor. Dizinin son anına kadar gerek cinayetin kurbanı gerekse de faili sır olarak kalırken, olay örgüsü her bölümde biraz daha aydınlanıyor. Dizinin son ana kadar gizemini korumayı başarmasının ardında kusursuza yakın kurgusu yatıyor. Oyunculuklar ve dizi müzikleri de oldukça başarılı. Bir solukta izlenen bu dizi hakikaten ödülü hakketmiş diyorsunuz.






25 Eylül 2017 Pazartesi

Kingsman: The Golden Circle

Hafta sonu yeni vizyona giren Kingsman: The Golden Circle filmini izledim.


İkinci Kingsman filmi özelliği taşıyan film ilkinden de daha eğlenceliydi. Film aslında Bond ve diğer casus filmlerinin komedi soslusu olarak tarif edilebilecek bir yapım. İngiliz centilmenliğinin ön planda olduğu filmde bu sefer de biraz Teksas sosu eklenmiş ve hakikaten eğlenceli bir film olmuş. Oyuncu kadrosu hakikaten çok zengin fakat Elton John tam anlamıyla döktürmüş ve filmin lezzetine lezzet katmış. Kesinlikle tavsiye edebileceğim bir film. 





Film hakkında daha fazla bilgi için...


20 Eylül 2017 Çarşamba

Pelin Buzluk - En Eski Yüz ve Deli Bal & Kanatları Ölü Açıklığında

Genç öykü yazarlarından Pelin Buzluk'un iki kitabını birden okudum. CerModern'in artık gelenekselleşmeye başlayan edebiyat söyleşilerinin bu sezon ilk konuğu olan yazar bu kitaplarıyla bir çok ödül de kazanmış durumda.

Yokuşun başında ha düştü ha düşecek bir siluet görüyorum. Yaklaşıyor mu, uzaklaşıyor mu... Birazdan odamız odun ateşiyle, kandil aleviyle, ıhlamur kokusuyla, radyonun duyulur duyulmaz sesiyle ısınıyor. Kar uyuşturuyor aklımızı. Neredeyse yeniden uykumuz gelecek. Yokuştan inip gelen adam unuttuğum bir anda pencerenin dibinde beliriveriyor. 

Ay batarken, ay susarken… Uzun ve eski acılarla sokaklar, siluetler, arsız gözler, kimsesiz sesler, dolmuşun kokusu, başka türlü olsaydı acısı, kuytu pencereler, ölmeye yatan aşk. Radyoda şarkılar şarkılar… Pelin Buzluk, şehrin en koyu gecesinin öykülerini yazıyor En Eski Yüz'de. Kuruyan, gelip geçen. Doğan güne karşı. Hayat, izbe bir meyhanede tek başına bir kadın…
(Tanıtım Bülteninden)


En Eski Yüz kitabıyla ''Sait Faik Hikaye Armağanı''’nı kazanan yazarın diğer kitabı ise aslında daha önce yayınlanmış iki kitabın birleştirilmesiyle İletişim yayınları tarafından yeniden basılmış.

Yıllar sonra da ne zaman gizli bir yerden söz edilse hepimiz terk edilmiş bir elma bahçesi düşledik. Ayaklarımızın altında küçük, kurtlu elmalar ezildi. Kokuya battık. Hasta ağaçların gövdeden ayrılmış dalları, sallanan bacaklar gibi vurdu omuzlarımıza. Bir kuyu bileziği aradık hep. Kolileri kuyuya indirişimizi, ağlayan çocukları anımsadık. Zerre zerre büyüyen bunaltılar ve sırlı hayatlar… Başka türlü bir öykü evreni, başka türlü bir hayat bahçesi… Balkonsuz evin düğün gecesi ve gözlerini gözlerimize diken kargaları… Dünya bazen uysal bir karanlıktı, bazen tarumar olmuş bir gündüz.
Pelin Buzluk’un biri Yaşar Nabi Nayır diğeri Selçuk Baran Öykü Ödülü almış iki kitabı bir arada… Durup durup seslenen öyküler.

(Tanıtım Bülteninden)



Bu iki kitaptan biri ''Yaşar Nabi Nayır'' diğeri ise ''Selçuk Baran Öykü Ödülü'' almış.Ben maalesef son anda çıkan bir işim dolayısıyla söyleşi ve imza gününe katılamadım ama bu vesileyle iyi bir öykü yazarını da tanımış oldum.

14 Eylül 2017 Perşembe

Tekrar Merhaba

Uzun süredir blog yazmıyordum. Araya malum süreçler girdi ve hayatımızda bazı köklü değişiklikler oldu . Neyse ki bu süreci şahsi bir kayıp olmadan atlattık tabi ruhumuzdaki travmayı saymazsak. Zor günlerden geçtik ülkece ve geçmeye de devam ediyoruz. Fakat hayat da devam ediyor. O zaman daha fazla kitap, daha fazla sinema, daha fazla müzik, daha fazla tiyatro, daha fazla opera ve bale, daha fazla sanat...


Ne zaman umutsuzluğa kapılsam aklıma bu şarkı gelir. Bulutsuzluk özlemi öğrencilik yıllarımda çok sevdiğim ve kasetleri walkmenimden eksik olmayan gruplarındandır. Hele bizim okulda (Çapa Tıp Fakültesi) verdikleri konser efsaneydi. ''Ne olursa olsun, yaşamaya mecbursun''.

1 Temmuz 2016 Cuma

Rams

Başka Sinema'nın haziran ayı filmlerinden ''Rams (Hrutar)'' bir İzlanda filmi.


Tanıtımdan:
Kuzey’in nefes kesen manzarası, sevimli sıcacık mizahı ve iki kardeşin duygusal hikayesi ile İzlanda’nın Oscar adayı filmi.

Gummi ve Kiddo, şehrin dışında geniş bir vadide yan yana evlerde yaşayan yaşlı iki kardeştir. Babadan kalma meslekleri olan koç yetiştiriciliğine devam etmekte ve ülkenin en iyi koçlarını yetiştirmektedirler. Her sene kasabada düzenlenen ya Gummi’nin ya da Kiddo’nun kazandığı en iyi koç yarışmasında büyük ödülü almak için mücadele eden ve tek hayatları koçları olan bu iki kardeş, birbirleri ile 40 yıldır konuşmamaktadırlar.

Birgün Kiddo’nun koçu bulaşıcı ve ölümcül bir hastalığa yakalanır. Yetkililer tüm kasabayı boşaltıp, tüm hayvanların da itlaf edilmesinin en uygun çözüm olduğunda ısrarcıdır. Ancak 40 yıldır birbirleri ile konuşmayacak kadar inatçı olan bu ikili iş koçlarına gelince de bu kadar çabuk pes etmeyecektir.


Cannes dahil bir çok film festivalinden ödülle dönen film izlenmeyi fazlasıyla hak ediyor. Tavsiye ederim.