1 Temmuz 2016 Cuma

Rams

Başka Sinema'nın haziran ayı filmlerinden ''Rams (Hrutar)'' bir İzlanda filmi.


Tanıtımdan:
Kuzey’in nefes kesen manzarası, sevimli sıcacık mizahı ve iki kardeşin duygusal hikayesi ile İzlanda’nın Oscar adayı filmi.

Gummi ve Kiddo, şehrin dışında geniş bir vadide yan yana evlerde yaşayan yaşlı iki kardeştir. Babadan kalma meslekleri olan koç yetiştiriciliğine devam etmekte ve ülkenin en iyi koçlarını yetiştirmektedirler. Her sene kasabada düzenlenen ya Gummi’nin ya da Kiddo’nun kazandığı en iyi koç yarışmasında büyük ödülü almak için mücadele eden ve tek hayatları koçları olan bu iki kardeş, birbirleri ile 40 yıldır konuşmamaktadırlar.

Birgün Kiddo’nun koçu bulaşıcı ve ölümcül bir hastalığa yakalanır. Yetkililer tüm kasabayı boşaltıp, tüm hayvanların da itlaf edilmesinin en uygun çözüm olduğunda ısrarcıdır. Ancak 40 yıldır birbirleri ile konuşmayacak kadar inatçı olan bu ikili iş koçlarına gelince de bu kadar çabuk pes etmeyecektir.


Cannes dahil bir çok film festivalinden ödülle dönen film izlenmeyi fazlasıyla hak ediyor. Tavsiye ederim.


Olduğu Kadar Güzeldik - Mahir Ünsal Eriş

Daha önce ''Dünya Bu Kadar'' adlı kitabını okuduğum Mahir Ünsal Eriş'in ''Olduğu Kadar Güzeldik'' isimli öykü kitabını okudum.

Arka kapaktan: 
'' Meydandaki çay bahçelerinden birine oturmak geldi içimden sonra.
Çünkü Erdek bir kitap olsaydı, bu çay bahçeleri ilk cümlesi olurdu onun. Gelindi mi oturulmalıydı. Bir çay, birkaç sigarayla, kıyıda kayığında ağ onaran, çapari kösteği hazırlayan balıkçıları seyretmek, bir tost isteyip, bacaklarıma sırnaşan kedilere atmak, yakın masalarda konuşulanları dinlemek, birini bekliyormuş gibi ikide bir saate bakmak iyi gelebilirdi. Gelmeliydi en azından. Yine yaz akşamları. Yaralı tekneler, küflü sesler. Erdek'te çay bahçeleri, bıkkın orkestra, tatsız garsonlar. Ezine, Susurluk, Bandırma, burası Ankara, orası Samsun! Yalandan bayılanlar, bilmezden gelinenler, kaybolan dayılar… Uykusunda ağlayan adamlar, pişmanlar, yorgunlar. Para için mırın kırın, laf dokunduran konuşmalar. Nerede bu Türkan Şoray?

Mahir Ünsal Eriş, sokaktan gelen gürültüyü, bangır bangır Yıldız Tilbe dinleyen evleri resmediyor. Bi gevezeleşip bi susanları, "iyi olalım be ne olur" diyenleri, helallik isteyenleri anlatıyor. Olduğu Kadar Güzeldik, gazoza doğru çocuklaşan hikâyelerle çağlıyor, zamana dokunuyor. Eriş, hüzünlü mağlupların iyimser yazarı olmaya devam ediyor.''

Yazarın aslında en çok merak ettiğim ve sosyal medyada sıkça karşıma çıkan kitabı  '' Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde... ''yi ise sona bıraktım.

Bazuka - Murat Uyurkulak

Merhume kitabını okuyup beğendiğim yazar Murat Uyurkulak'ın hikayelerden oluşan kitabı Bazuka'yı okudum.

Tanıtım yazısından:
''"İnsan çocukken bir büyük saadet ülkesinde yaşıyor, sağa sola şuursuzca koşturup neşeyle kişniyor. Sonra büyüyor, büyüdükçe salaklaşıyor, salaklaştıkça unutuyor o mesut diyarı, bir nevi ölüyor. Çocuklukla yaşlılık arasındaki o dönem araf misali; kitabesi ağır mesailerle, küçük hesaplarla, kesif mutsuzluklarla yazılan bir mezartaşının gölgesinde azap gibi boktan hayatlar. Yetişkinler zombilere benziyor..."
2002'de yayımladığımız ilk romanı Tol, Bir İntikam Romanı'nın ardından, 2006'da Har, Bir Kıyamet Romanı gelmişti. Murat Uyurkulak bu kez hikâyeleri ile okur karşısına çıkıyor: Tutkular Kitaplığı; Kurtuluş On İki; Kuş Yuvası; Pembe; Aşk, Yalnızlık ve Bazuka; Şarap; Derviş; Kırmızı ve Gülsüm.''

Severek bir nefeste okudum. Sıraya diğer iki romanını da aldım bakalım.

Warcraft

Çizgi roman uyarlamaları sinemada sıkça karşımıza çıksa da video oyunu uyarlamalarıyla daha az karşılaşıyoruz. Warcraft dünyada milyonlarca hayranı olan bir oyun ve bu uyarlama sanırım beklentileri bir hayli karşılamış durumda.


Konusu şöyle: '' Ork savaşçılarının ülkeleri yok olmuştur ve hayatta kalanlar yeni bir koloni oluşturmak amacıyla, Azeroth krallığının eteklerine gelirler.  Azeroth krallığı barışçıl ortamdan yana olsa da eşikteki bu savaş kaçınılmazdır. İki dünyayı birleştiren kapı açıldığında, bir ordu yıkım bekler, diğeri de yok olma ihtimaliyle karşı karşıyadır. Bu karşıt gruplardan iki kahraman, ailelerinin, halklarının ve ülkelerinin kaderini belirleyecek bir çatışma yoluna girerler.''

X-Men: Apocalypse

Geçtiğimiz haftalarda sinemada izlediğim X-Men: Apocalypse genel olarak beğendiğim bir film oldu. Son çekirdek kadrosunu koruyan filmin konusu kısaca şöyle:

''Medeniyetin şafağından beri, Apocalypse’e tanrı gözüyle bakılmaktadır. Marvel’in X-Men evreninin ilk ve en güçlü mutantı Apocalypse, birçok mutantın özelliğini kendinde toplayarak ölümsüz ve yenilmez olmuştur. Binlerce yıllık uykusundan uyandığında bulduğu dünya, onu büyük hayal kırıklığına uğratır. Kendine mutantlardan güçlü bir takım oluşturur. İçinde Magneto’nun (Michael Fassbender) da bulunduğu takımın amacı insanoğlunu gezegenden temizlemek ve Apocalypse’in saltanat sürebileceği bir dünya hazırlamaktır. Dünyanın kaderi dengede durmaktadır. Professor X’in (James McAcoy) de yardımıyla, Raven (Jennifer Lawrence) genç bir X-Men takımına yardım etmeli ve insanoğlunu tamamen yok oluştan kurtarmalıdır.''




14 Haziran 2016 Salı

Truth

Haber konulu filmler özellikle Newsroom dizisinden sonra ilgi çekici hale geldi benim için. Bu film de gerçek olaylardan yola çıkarak eski Amerikan Başkanı Bush hakkında yaptıkları haberden sonra zor durumda kalan çok ünlü bir anchorman ve yapımcısının hikayesini anlatıyor.


Filmin kadrosu çok iyi bir kere. Cate Blanchet - ki hastasıyım kendilerinin ve Robert Redford üst düzey oyuncular zaten. Konu da ilginç olunca sıkılmadan ve heyecanla izledim. Filmi izlerken bizdeki medya ile de karşılaştırma yapınca gerçek anlamda gazeteciliğin yok olmaya yüz tuttuğunu bir kez daha anladım.

London Has Fallen

Olympus'tan sonra sıra da Londra var. İlk filmde Beyaz Saray işgal altından! kurtarılmıştı. Aynı kadro bu sefer intikam peşinde koşan teröristlerin elinden ABD Başkanını kurtarıyor.


Kadro iyi, aksiyon düzeyi iyi fakat konu saçma olunca çok kafa yormadan izledim. Umarım devamı gelmez.

9 Haziran 2016 Perşembe

The Dressmaker

Geçtiğimiz akşam izlediğim ve beğendiğim bir film ''The Dressmaker'' ya da Türkçe adıyla ''Düşlerin Terzisi''.


Konusu kısaca şöyle:
''Tilly Dunnage güzel, yetenekli ve sıra dışı bir kadındır. Vicdanında taşıdığı büyük bir yükle, annesi Molly yi bulmak için doğduğu kasabaya döner. Tilly artık kasabada bir yabancı sayılmakta ve katil olarak suçlanmaktadır. Geçmişin yaraları ile döndüğü bu yerde Tilly yi kasabalıya yaklaştıran şey Tilly nin eşsiz terzilik yetenekleri olur. Acılar yerini kahkahalara bırakırken Tilly modacı kimliğiyle kasabanın kadınlarını adeta baştan yaratır. Bu arada geçmişini haksız bir şekilde karalayanlardan tatlı tatlı intikamını almaya başlayan Tilly kasabanın yakışıklısı Teddy ye kalbini kaptırınca bu aşkın ona tahmin edemeyeceği şeyleri yaptıracağını görecektir.''

Başrolde  Kate Winlset ve Liam Hemsworth'un  (nam-ı diğer Thor) olduğu film, kendine özgü atmosferi, yer yer eğlendirici dili ve hüzün yüklü olay örgüsüyle izlenmeye değer.

Race

Spor filmlerini seviyorum hele de böyle biyografik olanlarını. ''Race'' efsanevi sprinter Jesse Owens'ın hikayesini anlatıyor bize.

Irkçılık ve ayrımcılığın olduğu bir ortamda kendini kabul ettirmeye çalışan bir dünya ve olimpiyat şampiyonunun hikayesi anlatılan. Bir yandan da 1936 berlin Olimpiyatlarının düzenlenme süreci ve Hitler'in Yahudi ve Siyahlara olan karşı tutumu da ekrana yansıyor.


Olimpiyatta 4 altın madalya birden kazanarak efsane olan Jesse Owens, ülkede siyahlara karşı ön yargıların yıkılmasına da ön ayak olmuştu. Spordan özellikle atletizmden hoşlananlar kaçırmasın.

Öldürmeye Değer Kişiler - Peter Swanson

Kitap Ağacı Polisiye Kulübü okuması için aldığım fakat biraz geç okuduğum kitap.


Kurgusunu beğendim.  Rahatlıkla senaryo olarak filme adapte edilebilir. Tavsiye ederim.

Arka Kapak:

BİRKAÇ TANE ÇÜRÜK ELMA TANRI’NIN BELİRLEDİĞİ ZAMANDAN ÖNCE YOK OLSA NE FARK EDER...

Lily Kintner Heathrow Havalimanı, bekleme salonunun barında Ted Severson’la tanışır. İçilen martinilerin sayısı arttıkça aralarındaki samimiyet de artar. Bu iki yabancı kendileriyle ilgili en mahrem sırları birbirlerine anlatırlar. Ted, karısı Miranda’nın kendisini bir hafta önce aldattığını öğrendiğini söyler. Belki de en başından beri birbirlerine uygun değildirler. Sohbet ilerledikçe Ted yarı şaka karısının ihaneti yüzünden onu öldürmek istediğini açıklar. Bu şok edici itiraf karşısında Lily, ona bu konuda yardım edebileceğini söyleyerek işi içinden çıkılmaz bir hale sokar. Ne de olsa herkes bir gün ölecektir, birkaç çürük elmayı zamanından önce toprağa göndermenin ne sakıncası olabilir ki?
Bir anda bu ikili kendilerini ölümcül bir kedi-fare oyununun içinde bulurlar; her şey bittiğinde yalnızca bir kişi hayatta kalabilecektir.

3 Haziran 2016 Cuma

Merhume - Murat Uyurkulak

Bu yazar hakkında internette o kadar çok övgü ve beğeni dolu yazı okudum ki anlatamam. Son kitabını alıp okudum doğal olarak.


Kitabı nasıl tanımlayacağımı bilemiyorum açıkcası; hafif polisiye tadı olsa da kurgusu çok iyi dili de oldukça eğlenceli. Sıra önceki kitaplarını da okumada. 

Tanıtım Bülteninden:
 Hayat ölümden beter olduğunda, cinayet hobiye dönüşür.

'Bir gün, öyle bir an geldi ki, kötü biri olmaya karar verdim. Taştan bir kalple kurtulurum sandım. Ama çok geçti artık, tüm vakitlerin sahibi silahına benden önce davranmıştı, şahane bir tebessümle bastı tetiğe, kurtulamadım, günaha girdiğimle kaldım.
Şimdi önümarkamsağımsolumüstümbaşımyüzümgözüm tövbe...'

Olayı çözsen de kaderi değiştiremezsin. Beyhudelik zindanından çıkamazsın. Bunu sen de biliyorsun.
Kült romanlar Tol ve Har'ın yazarı Murat Uyurkulak'tan tehlikeli bir eser: Merhume.
İlk harfinden son harfine dâhiyane buluşlarla dolu… Hali pürmelalimizi deşifre eden bir macera!
Zifirî karanlıkta yalnız olmadığını, çığlıkları duymaya başladığında anlayacaksın!


 

Esther Yoo - Sibelius & Glazunov Violin Concertos

En son bu albümü dinledim.


Esther Yoo'nun özellikle meşhur ve eşsiz  Sibelius Keman Konçertosu yorumu övgüyü hak ediyor.

Secret in Their Eyes

Geçen akşam izlediğim film.


Oyuncu kadrosu çok iyi olan, polisiye gerilim tarzında hafif süprizli  finaliyle sıkılmadan izlenebilecek bir film.

Joshua Bell Ankara Konseri

Dünyaca ünlü keman virtüözü Joshua Bell'i Ankara'da canlı izleme şansına eriştim ve çok mutlu oldum. Bir sosyal deney için Washington Post gazetesi tarafından yapılan metro istasyonlarında keman çalma eylemini kabul eden Joshua Bell, bu performansı sayesinde normal zamanlarda klasik müzik dinlemeyen pek çok kişi tarafından da Metroda ki Kemancı olarak bilinmektedir. Grammy ödüllü yıldız kemancı Joshua Bell konserinde Antonio Stradivarius’un altın yıllarından kalan, 4 milyon dolar değerinde ki 1713 yılına ait 302 yıllık Stradivarius kemanıyla sahne aldı.


Hakikaten büyüleyici bir performans sunan sanatçı 2 kere de bis yaparak bu geceye katılanlara unutulmayacak bir şölen yaşattı. Dileğimiz bu tür konserlerin Ankara'da artarak devam etmesi. 




Maktülün Şansı -Algan Sezgintüredi

Son zamanlarda adını sıkça duyduğum fakat kitaplarını okuma şansı bulamadığım Algan Sezgintüredi'nin okuduğum ilk kitabı oldu ''Maktülün Şansı''.


Klasik polisiye kitaplarda adet olduğu üzere burada da bir dedektif ve çevresinde ona yardımcı olan (side-kick) arkadaşlarıyla bir kayıp vaksı aydınlatılıyor. Kendisine has dili ve espirili tarzıyla diğer kitaplarının da okunmasını hak ediyor.

22 Mayıs 2016 Pazar

Angela Hewitt Konseri

Ankara Piyano Festivalinin bu seneki kapanış konserini efsanevi Kanadalı piyanist Angela Hewitt verdi. Altus Kültür-Sanat tarafından düzenlenen festival umarım ilerki yıllarda da devam eder.
 
 
Program:
Bach: Partita No. 2 in C minor
Haydn: Sonata in B minor, Hob. XVI/32
Haydn: Fantasia in C major
Beethoven: Tempest Sonata Op 31 No 2
Bach: Chromatic Fantasy and Fugue
 
 


 
Sanatçı konserin sonunda yoğun alkışlarla sahneye 3 defa daha gelerek 3 parça daha seslendirdi ve festivale yakışır bir son konser oldu.
 
 
Not: Fotoğraflar Ankara Piyano Festivali sayfasından alıntıdır.


20 Mayıs 2016 Cuma

Inspiration: A Tribute to Nat King Cole - George Benson

Uzun zamandır aradığım bir plak dün karşıma çıktı. İnternet üzerinden baskısını bulamadığım albüm Ada kitabevinde karşıma çıkınca çok sevidim doğrusu.


Eve gelip hemen pikaba koyup dinledim. Adı üstünde Nat King Cole tarafından daha önce seslendirilmiş ve çok sevilmiş caz klasiklerini yorumlamış George Benson.  Zaten ezbere bildiğimiz şarkılara hoş bir yorum katmış. 



Son Ada - Zülfü Livaneli

Ne zamandır kütüphanemde okunmayı bekleyen Son Ada'yı okudum.

 

Kitabı kısa sürede ve zevkle okudum. Ütopik  bir hikaye ama mevcut duruma da cuk oturuyor. Kitabı çok sevdim.Tavsiye ederim.

13 Mayıs 2016 Cuma

Hail, Caesar! (2016)

Coen Kardeşlerin son filmi.

Yine çok eğlenceli çok absürd yine yıldızlar geçidi şeklinde.

''Film şirketleri için çalışan Eddie Mannix adındaki bir adamın öyküsünü anlatan film, Mannix ekseninde dönemin Hollywood dünyasına mizahi bir bakış getiriyor. Bir stüdyo organizatörünün karşılaştığı pek çok
sorunu çözmek zorunda kaldığı bir gününü anlatan filmin yapımcıları Coen Kardeşler. 4 Oscar ödüllü usta yönetmenler Joel Coen ve Ethan Coen'lerin yazıp yönettiği Yüce Sezar!'ın başrollerinde George Clooney, Josh Brolin, Tilda Swinton, Scarlett Johansson, Channing Tatum, Jonah Hill, Ralph Fiennes, Frances McDormand oynuyor.''



Sentir - Yasmin Levy

Konser sonrası aldığım Yasmin Levy albümü.


 Albüm Tanıtımından:

Mano Suave albümüyle müzik listelerinin zirvesine yerleşen Yasmin Levy başarısını yeni albümü Sentir'le sürdürüyor. Dünyanın en önemli basın kuruluşlarından The Guardian'ın 'dünya müziğinin sıradaki Süperstar'ı olarak tanımladığı Yasmin Levy, Sentir'de, yine Sefarad müziğinin kalbine dokunuyor. Daha önceki albümlerinde olduğu gibi flamenkoyu da ustalıkla harmanlayan sanatçının Sentir'deki çizgisi için Financial Times ise şu yorumda bulunuyor: "Yasmin'in müziği gerçekten 'dünyaya' ilişkin."

1. Mi korason
2. El amor contigo
3. Nos llego el final
4. Londje de mi
5. Hallelujah
6. Una pastora
7. Triste vals
8. Jaco
9. La Hija De Juan Simon
10. Porque
11. Alfonsito
12. Yigdal

Yasmin Levy Ankara'da

Kökleri Manisalı bir Sefarad ailesine uzanan sanatçı Yasmin Levy'nin 4 Mayıs'taki konserine gittim.


Salonun tamamının dolu olduğu konserde sanatçı 2 saat boyunca o büyülü sesiyle  harika şarkılarını  seslendirdi.
Fruze ve Sevda gibi daha çok bilinen şarkılarda tüm salonun eşlik ettiği sanatçı izleyenleri kendisine hayran bıraktı.


Nina (2016)

İçinden müzik geçen filmlerin hastasıyım. Hele Nina Simone gibi çok sevdiğim bir sanatçının hayatını anlatıyorsa ve Zoe Saldana kendisini canladırıyorsa tadından yenmiyor.


Filmdeki müzikler ve oyunculuklar başarılı olmasına rağmen, konu birazcık yavan kalmış sanki. Nina Simone'un aktivist kişiliği geri planda kalmış. Yine de beğenerek izledim.

21 Nisan 2016 Perşembe

Ingrid Fliter - Schumann & Mendelssohn: Piano Concertos

Son dinlediğim albüm.
 


  1.  Piano Concerto in A Minor, Op. 54: I. Allegro affettuoso
  2.  Piano Concerto in A Minor, Op. 54: II. Intermezzo
  3. Piano Concerto in A Minor, Op. 54: III. Allegro vivace 
  4. Ouverture zum Märchen von der schönen Melusine, Op. 32, MWV P 12 (1835 Version) 
  5. Piano Concerto No. 1 in G Minor, Op. 25, MWV O 7: I. Molto allegro con fuoco
  6. Piano Concerto No. 1 in G Minor, Op. 25, MWV O 7: II. Andante 
  7. Piano Concerto No. 1 in G Minor, Op. 25, MWV O 7: III. Presto - Molto allegro e vivace






























Pan (3D)

Hafta sonu evde 3D olarak izlediğimiz film. Klasik Peter Pan hikayesine farklı bir bakış açısı getiren hikayede Neverland de değşik bir şekilde tasvir edilmiş. Çocuklarla birlikte izlenebilecek bir aile filmi.




How to Be Single

Haftasonu eğlenceli bir film izledim. ''How to Be Single''


Biraz Sex And The City havasında olan film kesinlikle daha komik ve eğlenceli. Özellikle Rebel Wilson harikalar yaratıyor. 

20 Nisan 2016 Çarşamba

Lea - Pascal Mercier

Uzun süredir kitaplığımda okunmak üzere sıra bekleyen bu kitap Pascal Mercier'in Lizbon'a Gece Treni adlı romanını okumadığım halde (filmi izlemiştim ama) kapağındaki keman çalan kız nedeniyle sürekli aklımdaydı.


Dili ve anlatımı biraz zorlayıcı olsa da hüzünlü bir hikayeyi dolaylı yoldan anlatan bir kitap olmuş. Sonuç da biraz havada kalmış ve kitap boyunca yükselen beklentiyi pek karşılamıyor. 

(Tanıtım Bülteninden)
Lea annesinin ölümünden sonra büyük bir yalnızlığa düşer ve kendi iç dünyasına çekilir. Babasının bile girmesine izin vermediği bu dünyadan onu, Bern Garı'nda duyduğu ve hayatında bir dönüm noktası olan bir keman sesi çıkarır. Tutkuyla ve hırsla keman çalarak dış dünyayla bağlantı kuran Lea'nın olağanüstü bir yeteneğe sahip olduğunun ortaya çıkmasıyla birlikte baba-kızın hayatları ve ilişkileri yıllar içinde önlenemez şekilde değişir. Zirveye çıkmak uğruna bütün değerlere sırt çeviren kızının sevgisini ve yakınlığını yitirmemek uğruna seçtiği yol, baba Martijn van Vliet'i şaşırtıcı bir karara yöneltecektir.
Lizbon'a Gece Treni romanıyla milyonlarca okur ve hayran edinen Pascal Mercier, Lea'da yine baba-evlat teması üzerine yoğunlaşırken derin duygular, mantık dışı anlar, suç ve suçluluk kavramları üzerine düşündürüyor.

Sayfa Sayısı: 248
Baskı Yılı: 2014
Dili: Türkçe
Yayınevi: Kırmızı Kedi

Halk Plajı - Kemal Tahir

Kemal Tahir'in Samim Aşkın müstear ismiyle kaleme aldığı bir "ucuz roman". Yazarın geçimini sağlamak amacıyla yazdığı bu roman 15 günde bir yayınlanmak üzere,  geniş kitlelere hitap etmesi için çalakalerm yazılmış gibi dursa da yer yer çok incelikli karakterler ve usta dil kullanımı göze çarpıyor. Bir solukta okudum.



(Tanıtım Bülteninden)
Yazarının alamet-i farikası olmuş diyaloglarla bir oturuşta okunabilecek küçük bir kitap. Bugün Halk Plajı'nı yeniden okurlarla buluşturmak, hem Kemal Tahir'in romancılığını, hem de dönemin yayıncılık dünyasını hatırlamak üzere zevkli bir girişim niteliğinde. Orijinal kapağıyla birlikte sunduğumuz kitabın, bir zamanlar ilk yayımcının garanti ettiği zevkli saatleri bugün de yaşatabilmesi beklentisiyle…

Sayfa Sayısı: 176
Baskı Yılı: 2016
Dili: Türkçe
Yayınevi: İthaki Yayınları

5 Nisan 2016 Salı

Foxcather

Spor filmlerini çok seviyorum. Bu sefer de Amerikan Güreş ''Efsanesi'' Mark Schultz ve abisi Dave Schultz'un hikayesine tanık oluyoruz.


Başroldeki Steve Carrell  bir komedyen olmasına rağmen olağanüstü  bir performans sergilemiş. Yine Schultz kardeşlerde Channing Tatum ve Mark Rufalo da çok başarılı. Ucu Türk güreşine de dokunan bu hikayede başarı ve başarızılığa giden yol anlatılmış. 


Konusu kısaca şöyle: Gerçek olaylardan yola çıkılarak beyazperdeye aktarılan Foxcatcher Takımı, eksantrik bir milyoner olan John du Pont ve iki şampiyon güreşçi olarak nam salan Mark ve Dave Schultz kardeşler arasındaki trajik ilişkinin karanlık ve büyüleyici hikayesini anlatıyor. Altın Madalya sahibi genç güreşçi Mark Schultz, 1988 Seul Olimpiyatları için bir ekip oluşturmak için zengin varis olan John du Pont tarafından son derece ihtişamlı olan  Pont mülküne davet edilir. Shultz nihayet saygın kardeşi, Dave’in kanatlarının altından sıyrılarak dışarı adım atabilmek umuduyla, bu eşi bulunmaz fırsata gözü kapalı "evet" der. Gizli ihtiyaçları doğrultusunda aradığı motivasyonu elde eden du Pont, dünya standardında bir güreş takımını oluşturarak hem annesinin hem de etrafındaki diğer insanlara kendisini kanıtlamayı hedefler. 

Vinyl

Dizi denilince HBO'nun eline su dökecek yok! Prodüksiyon olarak son derece başarılı dönem dizilerine bir yenisi daha eklendi: Vinyl


Yapımcıları arasında  Martin Scorsese ve Mick Jagger'ın yer aldığı yapım, bir müzik şirketi sahibinin hayatından kesitler sunuyor. tabi devir rock and roll devri diğer bir tabirle ''Sex, Drugs & Rock'n Roll''.

10 Bölüm olarak planlanan 1.Sezonda şu ana kadar 8. bölüm yayınlandı. Baş rolde Richie Finestra karakteriyle Bobby Cannavale var. 


Dizi malum +18  ama müzik sevenler için kaçırılmaması gereken bir yapım.Arada Rock'n Roll'un efsanelerinin doğuş serüvenine de tanık olduğumuz dizi yılın en iyilerinden.


Z Raporu - Ali Lidar

Ali Lidar son zamanlarda ismini çokca duyduğum bir yazar. Sosyal medyada da aktif olan yazarın son kitabını bir çırpıda severek okudum. Tavsiye ederim okuyunuz, kendinizden çok şey bulacaksınız.



"Birini ya da bir şeyi sevmek, değer vermek, onu her şeyiyle sevmek demektir çoğu zaman. Ne olduğunu, ne olacağını, sınırlarını bilip, hatalarıyla, eksiklikleriyle, yanlışlarıyla ve sebep olduğu üzüntülerle kabul etmek demektir. Hiç kıvırmasak mı? Kıvırmadan söyleyelim evet, gerçekten sevmek bir tür çaresizliktir. Bir şeyi gerçekten çok seviyorsan başka çaren yoktur da ondan seviyorsundur." Ramazan'ın, Zöhre'nin, Aziz'in, Musa'nın, Pervin ablanın ve görmediklerimizin, görmezden geldiklerimizin hikâyeleri… Ali Lidar bu defa anlatılarının yanına öykülerini de ekliyor; hatıraların hesabını tutuyor ve hayatın z raporunu gözlerimizin önüne seriyor…
(Tanıtım Bülteninden)

Sayfa Sayısı: 168
Baskı Yılı: 2016
Dili: Türkçe
Yayınevi: İthaki Yayınları

Batman v Superman: Adaletin Şafağı

Uzun süredir beklediğimiz filme sonunda kavuştuk.


Genel olarak filmi beğendim. Senaryo biraz zayıf ve eksiklikler mevcut. Gereksiz kısımlar da yok değil ama atmosfer çok başarılıydı. Her ne kadar eleştiriler alsa da dediğim gibi genel olarak ortalamanın üstündeydi.
Tabi Nolan abimiz çıtayı öyle bir yere koydu ki diğerlerinin ona ulaşması hayli zor.


Ben Afleck beklentilerin aksine iyi bir Batman ortaya çıkarmış. Ama filmin bombası bence Wonder Woman olmuş. Hatta diyebilirim ki tek başına kendi filminin çekilmesini de hak etmiş.



Dağın Tepesine Doğru - Arne Dahl

Nordik ya da kuzey polisiye son zamanlarda sevdiğim türler arasında üst sıralara yükselmiş durumda. Kendilerine ait kültürleri olan kuzey ülkelerindeki soğuk, karanlık ama bir o kadar da huzurlu  yaşamları polisiye romanlarına da yansıyor.


Arne Dahl'ın  bu romanı da oldukça sürükleyici bir kurguya sahip. Bu serinin dizisi yine BBC tarafından yayınlanmış ve internet torrent sitelerinde orjinal dil- altyazılı olarak mevcut. Yakın zamanda seyredilecek listeme eklendi.


Kitap Hakkında:

Uyuşturucu ticareti, mafya, seri cinayetler...
İsveç’i sarsmaya hazırlanan büyük bir plan…
Yaklaşan felaketi yalnızca A-Takımı durdurabilir.

 "Arne Dahl günümüzün en iyi polisiyelerini yazıyor" Die Zeit

Yüksek güvenlikli bir hapishanede bir mahkûm hassas patlayıcıyla havaya uçuruluyor.

Karanlık banliyö köşesinde kanlı bir çete savaşı yaşanıyor.

Basit bir bar kavgası bir adamın ölümüyle sona eriyor.

İsveç’te karanlık bir tezgâh dönüyor.

Orijinal adı ve dili:
Upp till toppen av berget

Sayfa Sayısı: 416
Ebat: 13.6×21 cm
Yayın Tarihi: Temmuz 2015

28 Mart 2016 Pazartesi

Alliage Quintett & Sabine Meyer - Fantasia

Bugün bu albümü dinliyorum.





Tanıtım Bülteninden
Saksafon alanında bir çok başarı kazanan ve iki kez Echo Klassik ödülünü kazanan grup Alliage Quintet ve Sabine Mayer ortak çalışması “Fantasia” sizlerle!
Alliage Quintet grubunun kurucusu Daniel Gauthier’dır. Onun yanında klasik saksafonda ona birbirinden yetenekli 4 isim daha eşlik etmektedir; Magdalena Lapaj ( Polonya) , Asya Fateyeva (Ukrayna) tenor saksofonda Sebastian Pottmeier (Almanya) ve piyanoda Koreli Jang Eun Bae.. Grup Asya ve Avrupanın bir çok yerinde konserler verdi ve Rheingau Music Festival ve Lucerne Festival gibi dünyaca ünlü festivallerde sahne aldı. Kariyerlerinde dünyaca ünlü bestecilerin eserlerini yorumlamışlar ve iki kez echo klasik ödülünü kazanmışlardır. Sabine Meyer, dünyanın en ünlü enstrümantal solistlerinden biridir. Solist olarak kariyerini devam ettirmesinin yanında Berlin Flarmoni orkestrasında da uzun yıllar görev almıştır. Sanatçı Japonya ve ABD''de ve Avrupa''nın yanı sıra Brezilya , İsrail, Kanada, Afrika ve Avustralya’da konserler vererek müzikal bilgisini tüm dünyada tanıtmaya çabalamıştır. Mayer" Academy of Arts Hamburg " üyesidir , " Niedersachsen Ödülü " , " Brahms Ödülü " ödülüne layık görülmüştür ve sekiz " Echo Klasik Ödülü " almıştır. 2010 yılında Fransız hükümetinin dekorasyon " et des Lettres Chevalier des Arts " aldı . 1993 yılında Lübeck Hochschule für Musik bir profesörlüğe atandı. Grup bu albümde de her zaman olduğu gibi adeta”hikaye anlatıcılığı” yapıyor. Sabine Mayer’in de eşlik etmesiyle kendinizi oldukça fantastic bir dünyanın içinde bulacaksınız!

 1.Prince Igor: Polovetsian Dances The Firebird
2.I. Introduction
3.II. The Firebird and Its Dance
4.III. Variation of the Firebird
5.IV. Round Dance of the Princesses
6.VI. Infernal Dance of King Kaschei
7.VII. Berceuse
8.VIII. Finale
9.Der Zauberlehrling
10.Candide: Overture Five Pieces for 2 Violins and Piano, WoO (Arr. for Clarinet, Piano and 4 Saxophones)
11.I. Praeludium (Moderato)
12.II. Gavotte (Tranquillo, molto leggiero)
13.III. Elegie (Andantino)
14.IV. Waltz (Tempo di Valse)
15.V. Polka (Vivace)