28 Mart 2013 Perşembe

Alexander Markov ve CSO Konseri

Geçtiğimiz Perşembe akşamı Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası haftalık konserlerinde konuk şef Vachtang Matchavariani orkestrayı yönetti. Solist olarak da ünlü kemancı Alexander Markov orkestraya eşlik etti.

Rus aslıllı Amerikalı Kemancı Markov konserin ilk yarısında Vivaldi'nin belki de en ünlü eseri olan Mevsimleri seslendirdi. Orkestranın tamamı bu ilk bölümde sadece yaylılardan oluşurken, Markov gerek tekniği gerekse ustalığıyla tüm salonu adeta büyüledi. Yoğun alkış sonrası sahneye tekrar gelen sanatçı Türkçe olarak ''Sizlere şimdi Paganini çalacağım'' diyerek bu güzel geceden aldığımız zevki biraz daha uzattmış oldu. En kısa zamanda sanatçının albümlerine ulaşmak özellikle de 24 kapris yorumunu bulmak farz oldu.

Konserin ikinci yarısında orkestra Mozart'ın Sihirli Flüt operasının üvertürünü ve 39. Senfoniyi seslendirerek bu geceyi noktaladı. Not olarak belirtmemde fayda var son yıllarda gittiğim CSO konserleri içerisinde en kalabalık seyirci grubunun olduğu konserdi ve bir çok insan konseri ayakta merdivenlerde izledi. Bir an önce CSO'nun yeni konser salonu tamamlansa da böyle iyi sanatçılar geldiğinde daha fazla insan izleme şansı bulabilse.


27 Mart 2013 Çarşamba

Dar Ayakkabıyla Yaşamak

Geçtiğimiz hafta fırsat yaratıp tiyatroya gittim. Bir gün önce olduğundan da bu oyuna bilet aldım.Genelde oyun hakkında pek araştırma yapmadan giderim tiyatroya ki ön yargısız izleme şansım olsun. Dar Ayakkabıyla Yaşamak, Diyarbakır Devlet Tiyatrosunun sahneye koyduğu Duşan Kovaçeviç'in yazdığı ve yönetmenliğini Engin Altan Düzyatan'ın yaptığı sistem eleştirisi olarak adlandırılabilecek bir oyundu. Konusu kısaca şöyle: Özelleştirme sonucu kapatılan bir ayakkabı fabrikası...  Uğradıkları haksızlığa karsı çıkan 5 isçi... İşveren ve medyanın işbirliği ile bu hakli direnişin bir ölüm oyununa dönüşmesi... 


Dekor tasarımı Kaan Güreşçi’ye, giysi tasarımı Candan Günay’a, ışık tasarımı İzzettin Biçer’e ait olan oyunda Mümtaz Aydoğan Mengi, M. Lebip Gökhan, Özden Gököz, Ercan Kılıçarslan, N. Özgün Çoban, Dilek Mengi ve Gülizar Oltulu rol alıyor.


Genel olarak vasat bir oyunculuğun sergilendiği yer yer gülümseten yer yer düşündüren, mesaj kaygılı bir oyundu. Ama yine de hoş bir akşam geçirdiğimi söyleyebilirim.


Son not; sahnede silah olunca mutlaka patlar sözü yine gerçek oldu. Aman siz bu oyunu seyrederseniz silah patladığında benim gibi fazla ürkmeyin.Üstelik de oyundan önce anons ile uyarı yapılmasına rağmen. Bu arada bu yayın tam da Dünya Tiyatrolar Gününe denk geldi. Tüm tiyatroseverlerin günü kutlu olsun.


18 Mart 2013 Pazartesi

Angela Hewitt ve Bilkent Senfoni Konseri

Yine program çıkar çıkmaz ajandama kaydettiğim ve biletler satışa çıkar çıkmaz aldığım sonrasında sabırsızlıkla beklediğim bir konserdi. 8 Mart Kadınlar Günü münasebetiyle daha da anlam kazanan konserde dünyaca ünlü piyanist Angela Hewitt, Bilkent Senfoni Orkestrasıyla birlikte sahne aldı.


Dünyanın belki de sayıı Bach yorumcularından birisi olan Angela Hewitt aynı zamanda orkestrayı da kendisi yönetti.
Porgram özenle seçilmiş ve Bach'ın belki de en bilinen ve en sevilen eserlerinden oluşuyordu:

J.S. Bach | Piyano Konçertosu No.3, Re majör, BWV.1054
J.S. Bach | Piyano Konçertosu No.6, Fa majör, BWV.1057 
J.S. Bach | Brandenburg Konçertosu No.5, Re majör, BWV.1050 
J.S. Bach | Piyano Konçertosu No.1, Re minör, BWV.1052


Konser gerçekten harikaydı. Hiç bitmesin istedim adeta.Zaten salondaki alkış yağmuru nedeniyle Hewitt bizlere bir kaç parça daha çaldı.


Kemancı İrina Nikotina Angela Hewitt'e solo performansıyla eşlik etti.




Harika bir konser izlemenin huzur ve mutluğu içerisinde Hewitt'i çılgınca alkışlamaktan kendimizi alamadık.

15 Mart 2013 Cuma

Kerem Görsev ve Ankara Caz Festivali


Ankara Caz Festivalinin bu yıl 16.sı düzenlendi. Festival programı yaklaşık 45 günlük bir süreye yayılmış vaziyetteydi ve bu sene ağırlıkla gitar sanatçıları programda yer alıyordu. Programdan seçtiğim sadece 2-3 konser vardı fakat ilk ikisi yarıyıl tatiline rastgeldi ve geriye sadece bu konser kalmış oldu. En son söyleyeceğimi en başta söylemek istiyorum; bu konser tüm festival programına bedeldi benim için.



Kerem Görsev 2010 yılında Londra Filarmoni Orkestrasıyla kaydettiği Therapy albümünün turnesi sayılabilecek bir konserle Ankara'da sahne aldı. CD kaydında yer alan Grammy ödüllü Ernie Watts saksafonuyla Kerem Görsev Trio'ya eşlik ederken ; orkestra olarak Akademik Başkent Orkestrası seçilmişti. Orkestrayı orjinal albüm kaydında da yer alan yine Grammy ödüllü, dünya ünlü sanatçı Alan Broadbent yönetti.



Konserde albümdeki parçaların yanı sıra Kerem Görsev'in gelecek albümünden bir parça ve bazı ünlü caz eserleri de çalınarak bizlere eşsiz bir gece yaşatan tüm sanatçılara teşekkür etmek isterim. Özellikle bis kısmındaki doğaçlamalar ve Kerem Görsev ile Alan Broadbent'in 4 el piyano performansı eşsizdi. Ernie Watts ise yaşına rağmen perfromansıyla neden Grammy ödülünü hakettiğini bir kez daha ispatlamış oldu.

Konser sonrası imza.
Konserin benim için en hoş tarafı ise bisten önce alkış sonrası salonu terk etmeye başlayan bazı seyircilere Kerem Görsev'in söylediği sözlerdi:
- Biz sizin için ta nerelerden kimleri getirdik, siz gidiyorsunuz!


6 Mart 2013 Çarşamba

The Following

Bu yılın bence en seyredeğer dizisi şu ana kadar The Following oldu. Dizi FOX kanalında yayınlanıyor ve şu ana kadar 7 bölümü yayınlandı.



Dizinin konusu kısaca şöyle: Ünlü seri katil JOE CARROLL (James Purefoy) ölüm hücresinden kaçar ve yeni bir çılgınlığa soyunur. Bunun üzerine FBI, eski ajan RYAN HARDY'i (Kevin Bacon) davaya danışmanlık yapması için departmana geri çağırır. Artık göz önünde olmayan Hardy, edebiyat öğretmenliği yaptığı Virginia Üniversitesi'nin kampüsünde 14 kız öğrenciyi öldüren Carroll'ın dokuz yıl önce yakalanıp hapse atılmasından sorumludur. Hardy, Carroll'la ilgili her şeyi bilmektedir. Belki psikolojik ve entelektüel anlamda tek dengidir. Ancak yıllar önce Carroll davasını çözen Ryan Hardy artık farklı bir adamdır. Bu seri katili yakalamak için harcadığı süre boyunca hem fiziksel hem de zihinsel olarak yaralanmış olan Hardy sahadan ayrılalı uzun zaman olmuştur. Bu soruşturma Hardy'nin kurtuluşudur, harekete geçme çağrısıdır.



Dizi sıradan bir polisiye gibi başlayor fakat ilerledikçe aslında olayın ne kadar karmaşık olduğu ve işin içinde çok iyi düşünülmüş ince planların olduğunu anladıkça bağımlılık yaratıyor.



Edgar Allan Poe'nun dizide ne işi var demeyin. Olaylar ortaya çıktıkça Joe Carrol'un cinayet ve söylemlerinde Poe'nun hikayelerinden esinlendiğini ve çevresinde oluşturduğu hayran kitlesiyle birlikte bu olayı adeta bir tarikata (dizide Cult diye geçiyor) dönüştürdüğünü anlıyoruz. Ayrıca her bölümde Poe'dan en az bir kaç alıntı da yer alıyor farklı şekillerde. Hatta bu sebepten dolayı diziye kafayı taktıktan sonra gidip Edgar Allan Poe'nun Bütün Hikayeleri kitabını alıp okumaya başlamam da cabası. Kitap için buradan.



Yakın zamanda FOX dizinin 2. sezonunun da olacağı müjdesini verdi, bu sayede genelde seyretmeye yeni başladığım dizilerinin iptal olması geleneği/şanssızlığı da yıkılmış oldu.Diziyle ilgili ayrıntılı bilgi için...