31 Aralık 2013 Salı

2014'e Girerken


Yeni bir yıla girerken herkese gönlünce bir yıl diliyorum.

CSO Yeni Yıl Konseri - Swingle Singers

 


Bu yıl  Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası  Yeni Yıl konserinde yaklaşık 50 yıllık geçmişiyle insan sesinin bir enstrüman olarak kullanan Swingle Singers adlı grubu ağırladı.29 Aralık’ta Ankara Arenada gerçekleşen konsere seyirciler yoğun ilgi gösterdi öyle ki koca stadda tek boş koltuk kalmadığı gibi bazı seyirciler merdivenlerden takip etti konseri.


 İnsan sesinin neler başarabileceğini dünyaya anlatmak amacıyla yola çıkan grup, çok sayıda albüm yayınladı. Bugün yedi genç yetenekten oluşan Swingle Singers, akapella konusunda uluslararası bir fenomene dönüştü.




Konser programı klasik müzikten caza kadar uzanan geniş bir yelpazede hazırlanmıştır. gerek orkestranın seslendirdiği eserler gerekse de grubun akapella olarak söylediği şarkılar tanıdık ve bildik parçalar olunca seyirciler de eşlik etti bu şölene. Özellikle ara sonrası Dinçer Özer ve ekibinin yaptığı vurmalı çalgılar gösterisi ortamı iyice ısıttı. Eski yıla böylece veda ederken umarım 2014 tüm beklentilerimizin gerçekleştiği ve sanatın her çeşidiyle dopdolu bir yıl olur. 

24 Aralık 2013 Salı

Masumiyet Müzesi

Evet bu sefer de geciken bir yazı daha. Ekim ayından kalma bir müze ziyareti ve Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesi. İşin aslında Nobel Ödülü sahibi yazarımız Orhan Pamuk, kitaplarını okuduğum bir yazar değildi. Çevremden duyduğum hep kitaplarının okunması zor eserler olduğuydu. Buna bir de benim çabuk sıkılan yapım eklendiğinde kitaplarını okumak hiç bir zaman aklımdan geçmemişti. Müze hakkında bir çok blogda olumlu geri bildirimler okumuştum. İstanbul'a yolum düştüğünde ve bahardan kalma bir haftasonuna denk geldiğinde müzeye gitmeyi aklıma koymuştum. İlk önce Galatasaray'daki Yapı Kredi Kitabevinden %25 indirimle kitabı almakla başladım işe. Böylece hem kitabı okumak hem de müzeye ücretsiz giriş yapmak ve benim için bir anı değeri taşıyan kitaptaki bilete müzenin özel damgasını almak mümkün olacaktı. Daha sonra yokuş aşağı sallanarak müzeye ulaştım.

Müzeyi önce gezip sonra mı romanı okumalı yoksa tersi mi daha iyi olur bilemedim. Ama ben birinci yolu seçmek durumundaydım. Bu yüzden müzeyi gezdikten sonra bunun kurmaca bir roman olduğuna inanmakta güçlük çekmedim değil. Sanki hakikaten yaşamış bir şahsiyetti sevgili adaşım Kemal. Tabi müzeyi gezerken mutlaka sesli anlatımla gezmek lazım zira orada bir çerçeve içinde biraraya gelmiş alakasız nesnelerin bir araya neden gelmiş olabileceğini anlamak güç. Benim gibi gezdikten sonra kitabı okursanız da okurken müzede gördüğünüz (tabi aklınızda yer ettiği kadarı) nesnelerin ne olduğunu hatırlayıp gülümsemenize engel olamıyorsunuz. 



Müzede kitaptaki bölüm numarası kadar vitrin şeklinde kutular var. Her kutunun üstündeki numarada kitapta aynı bölümde geçen olaylarla ilgili nesnelere yer verilmiş. Sesli turda Orhan Pamuk'un kendi sesinden bu nesnelerin hikayesi ve kitaptan ilgili bölümlere yer verilmiş.




Müzenin tanıtım yazısından:

''Masumiyet Müzesi, Orhan Pamuk’un hem yazdığı bir roman hem de yaptığı bir müzedir. Pamuk 1990’lardan itibaren romanı ve müzeyi baştan beri birlikte düşündü. 1974 ile 2000’lerin başı arasında geçen aşk romanı, biri zengin diğeri orta halli iki aile üzerinden geçmişe dönüşler ve hatıralarla birlikte 1950-2000 arası İstanbul hayatını anlatıyor. Müzede ise romanda anlatılan kahramanların kullandığı, giydiği, işittiği, gördüğü, biriktirdiği, hayal ettiği şeyler dikkatle düzenlenmiş kutu ve vitrinlerde sergileniyor. Müzeden zevk almak için romanı okumaya gerek yok. Tıpkı romandan zevk almak için müzeyi gezmeye gerek olmadığı gibi. Ama romanı okuyanlar, müzenin çeşit çeşit anlamını daha iyi kavrayacakları gibi, müzeyi gezenler de, romanı okurken fark etmedikleri pek çok şeyi görecekler. Roman 2008 yılında yayımlandı, müze ise 2012 baharında açıldı.''




Müzede fotoğraf çekmeye izin verilmediği için müzenin kendi web sitesinden aldığım fotoğrafları kullandım. Mutlaka gezilmesi gereken bir müze, ben 2. defa kitabını okuduktan sonra nasıl olur diye gezeceğim en kısa sürede. 

Mahler 5. Senfoni - CSO & RENGİM GÖKMEN

Aralık ayının ilk haftasında uzun bir aradan sonra solist olmadan sadece senfonik bir konsere gitme şansım oldu. CSO Mahler'in 9. kadar olmasa da en ünlü senfonilerinden 5.senfoniyi seslendirdi. Orkestrayı da dünyaca ünlü şefimiz Rengim Gökmen yönetti.


CSO'nun büyük bir coşku ile seslendirdiği senfoni salonu tıklım tıklım dolduran seyircilerden yoğun alkış aldı. Özellikle salondaki sayıları oldukça fazla olan gençleri gördükçe geleceğe dair karamsarlığım biraz olsun azalıyor.

13 Aralık 2013 Cuma

Jean-Efflam Bavouzet ve Bilkent Senfoni Orkestrası Konseri

Kasım ayının son günü soğuk bir Ankara akşamında, dünyaca ünlü piyanist Jean-Efflam Bavouzet'i dinlemek için Bilkent Konser Salonunun yolunu tuttuk.


Orkestrayı yine dünyaca ünlü şef Avi Ostrowsky yönetti. Konserin bu ilk bölümünde Ravel'in sol majör Piyano konçertosunu dinledik. Bu eseri daha önce hiç canlı olarak dinlememiştim fakat ne kadar özel ve güzel bir eser olduğunu biliyordum elbette. Özellikle arada duyulan caz tınıları ve hiç eksik olmayan coşkulu melodiler salonu dolduran seyircileri adeta büyüledi. Eserin sonunda dinmeyen alkışlar neticesinde sanatçı bizleri kırmayarak iki solo parça daha seslendirdi. Ara verildiğinde soluğu kızımla birlikte kuliste alarak sanatçıyla tanışma ve imza alma şansımız da oldu.

Berfin programını Jean-Efflam Bavouzet'e imzalatırken.
 Konserin ikinci yarısı da oldukça güzeldi. Orkestra şef  Ostrowsky yönetiminde Brahms'ın 1.Senfonisini seslendirdi. Bu eser de soğuk Ankara akşamında içimiz ısıttı .Yine çok güzel bir konser sonrası evimize dönerken programdan bir sonraki konseri seçme telaşına girdik bile.

4 Aralık 2013 Çarşamba

Mirjam Tschopp ve Bilkent Senfoni Konseri

Yaklaşık 2 hafta önce Bilkent Senfoni Orkestrası'nın 2013-2014 Sanat sezonunda Gala konserinden sonraki ilk konserime gittim. İsviçreli keman sanatçısı Mirjam Tschopp'un solist olarak katıldığı konserde orkestrayı ünlü şef Jose Serebrier yönetti.


Konserde önce orkestra P. I. Tchaikovsky- Andante Cantabile adlı eserini seslendirdi. Daha sonra solist Mirjam Tschopp orkestra eşliğinde F. Mendelssohn'un çok ünlü Mi minör Op. 64Keman Konçertosunu seslendirdi. Benim de çok sevdiğim bu konçerto keman çalan tüm sanatçıların repartuarında yer alır. 

Mirjam Tschopp
 Aradan önce yoğun alkışlar eşliğinde sanatçı solo olarak bis yaparak Paganini'den bir eser daha seslendirerek bizleri mutlu etti. Sanatçı hakkında ayrıntılı bilgi için buradan...



Konserin ikinci yarısında orkestra Dvorak'ın 8.senfonisini coşkulu bir şekilde çalarak bizlere adeta bir müzik ziyafeti sundu. Bilkent Senfoni hakikaten Ankara'da, sıcacık konser salonu ve dünyaca ünlü şef ve solistleri ayağımıza kadar getirerek büyük bir hizmet sunuyor bizlere. Tek üzüntüm konserlerde boş kalan koltuklar.

Münch / Warhol


Geçtiğimiz hafta CerModern'de Münch/Warhol sergisini gezdim.



''Sergi, bu sıradışı iklinin, Varoluşçu-ekspresyonist Edvard Munch (1863-1944) ve sakin ve bağımsız Andy Warhol’un (1928-1987) belirgin benzerliklerini ortaya çıkarmak amacıyla yine sıradışı iki küratör Patricia G. Berman ve Pari Stave tarafından derlenmiştir. Yirmi yedi seçkiden oluşan sergide, Munch’ün yüzyılın başlarında ürettiği dört taşbaskı serisi olan Çığlık, Broş, Madonna, Eva Mudocci ve İskelet Kol adlı dört motifinin baskılarının yakından incelenmesi ve 1984 yılında Warhol tarafından çok özel tekniklerle yaratılan pano baskı serilerinin yeniden formülasyonu sunulmaktadır.

Edward Munch’un doğumunun 150. yılı anısına gerçekleştirilecek olan sergi, Andy Warhol Müzesi (NY) , Munch Müzesi (Oslo) ve özel koleksiyonlardan derlenmiş, şimdiye kadar çok az gösterilmiş eserlerden oluşmaktadır.'' *

The Brooch. Eva Mudocci. 1903


Eva Mudocci (After Munch), 1984

Sergi ülkemizde sadece Ankara'da olacağı için kendimi biraz şanslı hissettiğimi söylemeliyim. Şansınız olursa mutlaka uğramanızı tavsiye ederim.

(* CerModern web sitesinden alıntıdır.)

3 Aralık 2013 Salı

Tosca

Geçtiğimiz günlerde Ankara Devlet Opera ve Balesinin Tosca temsiline gitme şansım oldu. Puccini'nin bu ünlü eserini V.Grisostomi Travaglini sahneye koymuş. Orkestrayı şef Alessandro Cedrone yönetirken, dekorlar Nihat Kahraman tarafından yapılmış.


Solistler ise şu şekildeydi:
FLORIA TOSCASEDA ARACI 
MARIO CAVARADOSSIAYKUT ÇINAR 
IL BARONE SCARPIAERDEM BAYDAR
CESARE ANGELOTTIBERAN SERTKAYA
IL SAGRESTANOBERKANT COŞKUN
SPOLETTAK.OKAN BAŞEL
SCIARRONELEVENT AKEV
UN CARCERIEREEMRE ULUOCAK
UN PASTOREUMUT AFACAN
Operayı genel olarak beğendim. Daha önce hiç canlı izlemediğim bir eserdi Tosca. Özellikle 3.perdedeki vokal performansları başarılı bulduğumu söylemeliyim. Fakat yine de Feryal Türkoğlu ve Murat Karahan ikilisini tercih ederdim. Tabi izledikten sonra ülkemizde opera ve bale izlemenin ne kadar ucuz olduğunu en azından bu kadar olumsuzluklar yanında tek tesellimizin bu olabileceğini düşündüm. Umarım kültür ve sanat açısından bugünleri arayacağımız bir yöne gitmeyiz. 

19 Kasım 2013 Salı

Sardes (Sart)

Biraz gecikmeli olsa da yazın gezdiğim Sardes antik kentinde çektiğim bir kaç fotoğrafı paylaşmak istedim.







Antik kent hakkında ayrıntılı bilgi için buraya lütfen...

12 Kasım 2013 Salı

CSO -BİRLEŞMİŞ MİLLETLER GÜNÜ KONSERİ

10 Ekim'de CSO "Birleşmiş Milletler Günü Konseri"ni ünlü şef Wojciech Rodek'in yönetiminde ve Alexander Markov'un "keman" solistliğinde gerçekleştirdi.


PROGRAM:

GIOACCHINO
Hırsız Saksağan Uvertürü

NICCOLO PAGANINI
1. Keman Konçertosu Re majör Op. 6

DMİTRİ ŞOSTAKOVİÇ
Festival Uvertürü

DMİTRİ ŞOSTAKOVİÇ
The Bolt Bale Süiti

Alexander Markov'un Paganini yorumu hakikaten harikaydı. Salon adeta alkıştan yıkıldı. Sanatçı iki kere bis yaparak bizleri kırmadı. İkinci bölümde orkestra Şostakoviç'in eserlerini başarıyla seslendirdi. Sezonu böylece açtığımız CSO'nun bu seneki programı yine yıldızlarla dolu. Umarım planladığım konserlere gidebilirim.

2013 -2014 Sezonu takip ettiğim yeni diziler

Her sene başında takip ettiğim dizilerin başladıktan 3-4 bölüm sonra iptal edilmelerine çok sinir olurum. Malesef bir çok kaliteli dizi yurtdışında da reyting canavarına kurban edilmekte. Bu sene yeni dizilere başlarken biraz daha tedbirli ve seçici davranmak istedim. Zaten çoğu yeni başladığım dizi kısa (22dk) komedi dizileri. Fakat bu seneki favorim The Blacklist oldu.

The Blacklist


Dizinin konusu ise şöyle: Dünyanın en çok aranan suçlusu Raymond 'Red' Reddington gizemli bir şekilde teslim olur ve birlikte çalıştığı herkesin ismini vermeyi teklif eder. Tek şartı görünürde hiçbir bağlantısı olmayan FBI ajanı Elizabeth Keen (Megan Boone) ile çalışmaktır. Her bölümde yeni bir azılı suçlunun yakalanmasını izlerken, Elizabeth ve Raymond arasındaki gizemin de ortaya çıkmasına tanık oluyoruz. Özellikle James Spader'ın usat işi oyunculuğu ve Megan Boone'un güzelliği diziyi izlenebilir kılan özelliklerden bir kaçı sadece. kesinlikle yılın en iyi dizilerinden. Umarım iptal edilmez.



Mom



Komedi dizilerinden favorilerimden olan bu dizinin kyapımcılığını Chuck Lorre’un üstlenmiş. Dizide Anna Faris baştan çıkarıcı şeylerle ve tuzaklarla dolu bir dünyada iki çocuğunu yetiştirmeye çalışan içkiyi yeni bırakmış bir anneyi, Emmy ödüllü oyuncu Allison Janney ise onun eleştirel ve soğuk annesini canlandırıyor. Christy (Faris) dört aydır ağzına içki sürmeyen ve iyi bir anne olmak, yanlış seçimlerle dolu geçmişini telafi etmek için elinden geleni yapan bir garsondur. Ayıklığı Bonnie’nin (Janney) pasif agresif bir şekilde hayatına yeniden girmesiyle sınanır. Bonnie Christy’nin zaten karmaşık olan ilişkiler çemberine dahil olur: Christy’nin yakışıklı ama evli patron- ve sevgilisi Gabriel (Nate Corddry); restoranın sinirli şefi Rudy (French Stewart); 25 yaşında gösteren 16 yaşındaki kızı Violet (Sadie Calvano); tatlı ama aşırı dürüst oğlu Roscoe (Blake Garrett Rosenthal); sorumluluk sahibi olmayan eski kocası ve Roscoe’nun babası Baxter (Matt Jones) ve Violet’ın hiçbir şeyden haberi olmayan erkek arkadaşı Luke (Spencer Daniels) gibi insanların arasında Bonnie de katılır. Christy hayatındaki yeni yolunda ilerlemeye çalışırken pozitif kalmaya çalışmaktadır. Ama çevresindeki şüpheli destek sistemi ve bozukluklar bu mücadelesini daha da zorlaştıracaktır.

Brooklyn Nine-Nine


Diğer bir komedi dizisi ise polisiye-komedi tadında olan Brooklyn Nine-Nine. Dizide Jake, işinde iyi, yetenekli ve ekibi içinde yakalama oranı en iyi polistir. Ama öteki yandan ciddiyetten yoksun ve sıkı çalışması gerekmemiş biri olarak oldukça da rahat biridir. Ekibe yeni gelen patron, emrindekilerin “rozetin hakkını vermesi” gerektiğini düşünen biri olarak işe koyulur ve Jake’ten başlar. Bu da komik pek çok olayın yaşanmasına sebebiyet verir.Brooklyn 99, New York’lu bir grup dedektifin ekip içi ve suçlularla yaşadığı komik olaylar üstüne kurulu.

Dads




Dizide başarılı bir video oyun şirketinin kurucusu, çocukluk arkadaşı, 30′larında iki adamın hayatı, kendilerince orijinal kişilikleri olan babalarının onların yanına taşınması üzerine karışıyor. Bundan sonra Warner’ın evliliği ve hayatı, Eli’ın zaten karışık olan hayatı ve ikilinin işleri, arkadaşlıkları test edilmeye başlanmış oluyor. Baba rolündeki oyuncuların oldukça keyifli oyunculukları diziye ayrı bir güzellik katıyor.

Hello Ladies


Dizi, güzel insanların büyüleyici dünyasına girebilmek için gerçekleştirdiği girişimlerde başarı sağlayamadığı Los Angeles'ta umutsuzca aşkı arayan Stephen isminde uzun boylu, beceriksiz ve garip bir İngiliz adamın (Stephen Merchant) yaşadıkları üzerine odaklanıyor.
Kendi gerçek yaşam deneyimlerinden ilham alarak senaryoyu kaleme alan ve Life's Too Short, An Idiot Abroad gibi çeşitli yapımlarda kendisini oynarken kamera önünde izlediğimiz Merchant dizide oyuncu olarak yer alıp ana karakteri canlandırıyor. gerçekten çok severek izlediğim dizi bir HBO yapımı ve oldukça beğenerek izlediğimi belirtmek isterim.



21 Ekim 2013 Pazartesi

Verdi Albümleri

Malum bu sene Giuseppe Verdi 'nin 200. doğum yıl dönümü. Ünlü isimler de ard arda Verdi albümleri çıkararak Verdi'yi anıyorlar. İşte benim severek dinlediğim albümlerden bazıları.

Anna Netrebko - Verdi


Placido Domingo - The Verdi Opera Collection

Jonas Kaufmann - The Verdi Album

Placido Domingo - Verdi

Riccardo Chailly - Viva Verdi

Rolando Villazon - Verdi

11 Ekim 2013 Cuma

Pink Martini Konseri

Once a lazy always a lazy! Modumuz bu malesef. 26 Eylül'de Congressium'da gerçekleşen Pink Martini konserindeydim.


Grup yeni çıkardıkları Get Happy isimli albümlerinin tanıtım turnesine Ankara'dan başlamış oldu. Her sene mutlaka konser için geldikleri Ankara'da yine unutulmaz bir gece yaşattılar salonu dolduran müzikseverlere. China Forbes yerine solist olarak Storm Large bizlerle birlikte oldu. Her ne kadar albümde 2 solist de yer alsa da bence sahne performansı olarak Storm Large bir adım önde, fakat ses olarak China Forbes'i tek geçerim.

Bu da yeni çıkan albüm. Eminim çok satanlar listesinde uzun süre kalır. Yabancı bir vokalden Üsküdar'a Giderken şarkısını dinlemek değişik bir tecrübe açıkcası.


Harika bir gece geçirdik ve müthiş eğlendik. Bir ara salondaki herkesi sahneye çağırıp dans ettiren Storm hakikaten adı gibi esti geçti ve sahne performansı nasıl olur gösterdi. En sevdiğim şarkının 2 kere söylenmesi de benim için işin süprizi oldu. Hangisi mi? Tabi ki "Amado Mio". 



26 Eylül 2013 Perşembe

Viva Verdi - Bilkent Senfoni Orkestrası Konseri

Malum bu sene Guiseppe Verdi'nin 200. Doğum Yılı. Bu sebeple bir çok sanatçı özel olarak Verdi Albümleri çıkarttı. (Bu konuda bir post yazmayı düşünüyorum açıkcası). Bilkent Senfoni Orkestrası da bu sebeple sezon açılışında Verdi için bir gala konseri gerçekleştirdi geçtiğimiz haftasonu.


Konserde orkestrayı şef Işın Metin yönetirken, soprano Feryal Türkoğlu ve tenor Murat Karahan'a Ankara Devlet Opera ve Balesi Korosu eşlik etti.

Programda büyük bestecinin Nabucco, Il Trovatore, Rigoletto, Macbeth, La Traviata ve Aida operalarından uvertürler, korolar ve aryalar yer aldı.


Soğuk bir Ankara akşamında içimizi ısıtan bir konser oldu. Özellikle finaldeki Aida yorumunu çok beğendim.